18 Eylül 2010 Cumartesi

Aziz Nesin’in Hikâyesi

Wikipedia’nın tarifiyle Türk ateisti. Şebinkarahisarlı Abdülaziz Efendi’nin oğlu. Ateş Nesin, dedesi Abdülaziz Efendiyi dini bütün, Abdülhamid hayranı ve sıkı bir Atatürk düşmanı olarak tarif etmekte. Aziz Nesin, mizah yazarı olmadan evvel subaydır. 1944’te Zonguldak’ta uçaksavar mevzileri yaptırırken vazifesini suiistimal ettiği gerekçesiyle TSK’dan ihraç edilir. Gazeteciliğe başlar. Sırf Amerikan yardımını eleştirdi diye 1947’de 10 ay mahkumiyet ve 3 ay sürgünle cezalandırılır. 
Aziz Nesin 1995’te öldüğünde vasiyeti gereği Çatalca’daki vakfının bahçesine gömülerek toprak düzleştirildi. Hiçbir dinî vazife eda edilmedi. İmran Öktem ve günümüz bazı isimleri nazara alındığında dinsizliğindeki samimiyetle onlara fark bindirdiği söylenebilir.
Aziz Nesin’in buraya kadarki hikâyesi az-çok bilinir. Hatta eskinin antikomünist yazarları ordudan atılmaya dair farklı iddialara da sahiptir.
Marksist ve ateist yazarın bu basit hikâyesi bilinir ama şimdi bahsedeceğim tarafı pek bilinmez.
Dini bütün bir dedenin torunu nasıl olmuş da böylesine dinsizleşmiş?
İstanbul’da Antik Dekor adıyla kaliteli bir ihtisas dergisi çıkar. Derginin eski sayılarından birinde Aziz Nesin’le yapılmış hayli uzun bir mülakat vardır. Okuyunca şaşırdım. Komünistliği ve dinsizliğiyle meşhur bir kalem, meğerse hayatının çok önemli bir bölümünde dindarmış. Aziz Nesin, orada aynen şöyle demektedir: ‘35 yaşıma kadar hafızdım. O yaşımda bir tefsir okudum ve dinsiz oldum.’
Bu hazin bilgi hem yazarın biyografisi ve hem de Tefsir/meal okumaya dair önemli bir vesikadır.
Tefsir okunmaz mı?
İlmi ve ehliyeti olan elbette okur.
Dinin bir ilim üzerinde yükseldiği unutulmamalı. İlimde ise silsileyi meratip/hiyerarşi esastır. O hiyerarşi sonunda yetki sahibi olunur. Sona varmak dirsek çürütmekle mümkündür.
Hiçbirimiz bir tıp profesörünün yazdığı kitabı alıp kansere dair yorumu için mütalaada bulunmuyoruz. Ama herkes tefsiri masasına açıp, hatta Kur’an-ı kerimi eline alıp hükümler çıkartmak istiyor. Bu ilmen mümkün değildir. Mümkün diyenin kafasının karışmaması çok zor. İnsan zihni, ancak öğrendiğini layıkıyla kavrayabilir. Onun da belki bir kısmını. Öğrenme üstadla, hocayla olur.
Fatiha suresi için yerine göre 7 cild tefsir yazılmıştır. Teknik bir çalışma olan bilgisayar kitabını aklımız almıyor. Mesnevi’yi anlayamıyoruz. Süleymaniye Camiinin büyüklüğüne inanırız. Ama ondaki mimari ilmini izahta zavallı kalırız. 
Bir kimsenin yürürlükteki kanunlar hakkında hüküm verebilmesi için ilk, orta, lise, üniversite, staj şeklinde 20 seneye yakın okuması gerekiyor. Bu zamandan sonra o kimse, hakim olmakta. Buna rağmen verdiği karar Yargıtay’da bozulabiliyor. Çünkü ilahi, gayrı ilahi, bütün kanunlarda sebep, niyet, diğer maddelerle illiyet gibi unsurlar vardır. 

17 Eylül 2010 Cuma

Atlara Niçin Gözlük Takarlar

Olaylara at gözlügü ile bakmak ifadesi, bir kisinin bir olaya tek açıdan baktıgını, ona etken olan diger olayları veya faktorleri goremedigini veya gormek istemedigini anlatmak icin kullanılır.

 Aslında atlar icin takılan gozluk, sekil olarak bile gozluge benzemez, onların gorus kapasitesini arttırmak icin degil aksine azaltmak icin kullanılır.

  Atın evcilleştirilmesi, insanın dostu olarak en agır işlerde yardımcı olması, binek hayvanı olarak daha uzak yerlere ulasmasını saglaması, savaslarda olüme beraber gitmesi o kadar eskilere dayanır ki, bildigimiz atın yabani soyu hakkında hicbir bilgi yoktur. Bugün steplerde yaşlı bir aygırın önderliginde suruler halinde yasayan ve yabani olarak nitelendirilen atların evcil atlardan tureme oldukları herkes tarafından kabul edilir.

 Canlıların gozlerinin algılayıp beyine bildirdikleri üç ana husus vardır. Biçim, renk ve mesafe. Ozellikle avcı olmayan otobur hayvanlar icin tehlikeyi uzaktan sezip, iyi bir mesafe tahmini yaparak kacabilmek cok onemlidir.

 Atlar her iki yandaki gozleri sayesinde hem önlerini hem de arkalarını görme yetenegine sahiptirler. Ne var ki gözleri birbirlerinden çok uzaktadırlar. Bu da at icin, cisimlerin mesafelerini tespit bakımından buyuk bir zafiyet yaratır.

 At arkasından ya da yandan yaklaşan tehlikeyi görür ama tehlikenin ne kadar yakın veya uzakta oldugunu kavrayamaz. Nesneleri neredeyse iki misli büyük goren at, tehlikeyi oldugundan yakındaymış gibi algılar. Bu nedenle sürekli endişe icindedir.

 Yarış atlarına koşu sırasında yandaki hemcinslerinden ürkmemeleri icin yan taraflarını görmelerini engelleyecek gözlükler konulurken, at arabalarını cekenlere sadece önlerini görmeleri , diger yönlerde olan hareketlerden etkilenmemeleri icin gözlük takılır. Yani at gözlügü ile bakmak insan için olumlu bir davranış degildir ama atlar icin durum farklıdır.

KeçiBoynuzu

Keçi BoynuzuLatince adı: Ceratonia siliqua L. - İngilizce: Carob, St.Joh;s Bread, Locust bean  - Almanca: Johannisbrot 

Özellikleri: Nefes darlığına karşı ; alerjik nefes darlığı ; soğuk alerjisi  iktidarsızlığa karşı ; akciğer ödemi  balgam söktürücü akciğer kanserini önleyici sperm sayısını artırıcı  astıma karşı tedavi edici. 
İngilizcesi her ne kadar carob ise de, genelde St. Johns Bread olarak bilinir. Almancası da johannisbrot dur. Her iki lisanda da Yakup Peygamberin Ekmeği" anlamına gelir. Yakup peygamberin çölde ekmek yerine tükettiği bir meyvedir. Keçiboynuzunun içerdiği çekirdeklerin her biri 0,2 gram gelir. Bu çekirdeklerin ebatlarına bakılmaksızın her biri aynı ağırlıktadır. Yani, tek bir harnup çekirdeği 0,2 gram ağırlığındadır. Bu 0.2 gram ağırlık neden bu kadar mühim diye soracak olursanız, cevabı eski çağlara kadar dayanır. Antikçağda ve daha öncesinde altın ve kıymetli taşları hassas olarak tartabilmek için keçiboynuzunun çekirdekleri kullanılmıştır. Günümüzde de 0,2 gramın karşılığı 1 Karat olarak kullanılmaktadı r. Kıymetli taş veya metal satanların kullandıkları 1 Karat buradan gelmektedir. Karat kelimesi keçiboynuzunun (harnup) latince adı olan Ceratonia dan türetilmiştir. Beş tane keçiboynuzu çekirdeği 1 gram ağırlığındadır. 
Yıllar içerisinde insanlar harnupun beslenmedeki önemini unuttular. Hazır besinler tüm süpermarketlerde çeşit çeşit insanın hizmetine sunulurken, tabii beslenme genelekleri ve alışkanlıkları da yavaş yavaş ortadan kalktı... Son bir kaç yıldan beri tekrar eskiye dönüş yolları aranmaya başlandı... Avrupa da reformhaus veya  bioladen  adı altındaki marketlerde zirai ilaç ve sunni gübre kullanılmadan yetiştirilen meyve ve sebzeler ayrıcalıklı olarak satılıyor. Hem de nerede ise gösterişli sebze ve meyvelerin iki katı fiyatına... Bizde de durum pek farklı değil. Aynı şekilde, kepeğini içeren pirinç, normal pirinç fiyatının hemen hemen ikibuçuk misli fiyatla satılıyor. Halk pazarlarına giden insanlarımız satın alacakları sebzenin yayla sebzesi olup olmadığını sorup öyle alıyor. Onların yayla’dan kastettikleri, hormonsuz sebze. Yoksa, sebzenin gerçekte yüksek yaylalarda yetişmiş olması değil aranan. Örneğin, yayla domatesi, hormonsuz domates olarak algılanıyor. Gerçekten de hormonsuz olarak yetiştirilen domatesin tadı, içerdiği proteinlerin ve etkin maddelerin oranlarıda farklı. Biz tekrar harnup a dönelim. Akdeniz bölgesinin sahil şeridindeki memleketlerden İtalya, İspanya, Kıbrıs ve Türkiye de bol miktarda yetişmektedir. Keçiboynuzunun ortalama %35 i düşük moleküler yapılı karbonhidratlardan oluşur. Yine yaklaşık %40 ı yüksek moleküler yapılı nışastadan oluşur. Yağ oranı ise oldukça düşük olup ancak %1 dir. Kakaonun yerine kullanılabilen en mükemmel çözümü getirmiştir. Kakaoda bulunan kafenoid leri içermez. Örneğin, keçiboynuzunda theobromin yoktur. Kakaoda yüksek miktarda bulunan yağ harnupta sadece %1 dir. Kakaoya karşı alerjisi olanlara ideal bir çözüm getirmektedir. Eğer, kakaoya karşı alerjiniz var ise, keçiboynuzunu rahatlıkla tercih edebilirsiniz. 
Harnupun , sağlıklı ve dengeli beslenmede çok önemli yeri vardır. Çok düşük oranda yağ içermektedir. Düşük kalorilidir. Yenildiği zaman insanı uzun zaman tok tutar. Eskiden beri bilinen olumlu yönleri vardır. İshale karşı mükemmel takviyedir. Kabızlık şikâyeti olanların da tüketmesi gereken bir meyvedir. Belirli bir dönem keçiboynuzu tüketenler, sindirim sistemlerinin nasıl harekete geçtiğini ve kabızlık problemlerinin de yavaş yavaş düzenli bir şekilde ortadan kalktığını hayretle görebileceklerdir. Kısaca, hem ishal hem de kabızlık şikâyetlerine karşı kullanılır. Dengeli ve sağlıklı beslenmenin bilincinde olan bir çok bilim adamı tanımaktayım.. . Onlar çikolata, kek veya kremalı pasta yerine harnupu tercih etmektedirler. 
Keçiboynuzu, Anadoluda harnup olarak da bilinir. Batı Akdeniz bölgesinde kısaca boynuz da denilmektedir. Keçiboynuzunun en önemli özelliği nefes darlığına karşı oldukça etkili olmasıdır. Keçiboynuzunun nefes darlığına karşı etkili olan etkin maddesi hemen hemen başka hiçbir bitkide bulunmamaktadı r. Bu etkin madde aynı zamanda bazı alerjik astım rahatsızlıkları nda öylesine etkilidirki, kullanmaya başladıktan hemen sonra sonuç almak mümkün olabilmektedir. Ayrıca alerjinin neden olduğu nefes darlığı problemlerinde de büyük bir başarıyla uygulanabilir. Bir çok insan tanıdım, alerjik nefes darlığı çeken, bu insanlar yılın belli mevsimlerinde kortizon tedavisinden başka çare bulamayanlardı ... Öksürük krizlerinin nedenli şiddetli olduğunu anlatıyorlardı ... Keçiboynuzunu önerdiğim bu insanların çoğu daha hemen ertesi gün rahatlamaya başladıklarını anlatıyorlardı . Çocuklarda, keçiboynuzu (harnup) kürünü uygularken dikkat edeceğiniz en önemli nokta, günde bir defa ve sadece sabah kahvaltısı arasında tüketilmesidir. Öğle veya akşam uygulanmaması gerekir. Guatr rahatsızlığından dolayı nefes darlığı çekenler de bu kürden olumlu sonuçlar aldıklarını belirtmişlerdir. Harnupta bulunan bazı etkin maddeler aşağıdaki tabloda belirtilmiştir. 

Keçiboynuzunda bulunan bazı etkin maddeler: 

alpha-aminopimelic acid, concanavalin, beta-D- glucolgallin, myo-inositol, beta-D-... galloylgl ucose, pentosane, capronic acid, primverose, catechin-tannin, tannin, ceratose, tocopherol, chiro-inositol, xylose

Keçiboynuzunun içerdiği gallik asit insan sağlığı üzerinde öylesine çok yönlü özellikleri olan bir maddedirki, bu özelliklerinden bazıları aşağıdaki tabloda belirtilmiştir. 

Gallik asitin etkin özellikleri: 

analgesic, ağrı kesici, antiallergenic, alerjiye karşı, antiasthmatic, astıma karşı, antibacterial, bakteri yok edici, antibronchitic, bronşite karşı, anticancer, kansere karşı, antihepatotoxic, karaciğeri toksinden arındırıcı, antioksidant, serbest radikalleri yok edici, immunostimulant, bağışıklık sistemini stimüle eder, antiviral, mikroplara karşı etkili, antiseptic, antiseptik, cancer-preventive, kansere karşı koruyucu, antinitrosaminic, nitrozamin yok edici, bronchodilator, bronş genişletici, antipolio, çocuk felcine karşı

Yukarıdaki tablodan da görüldüğü gibi gallik asit çok yönlü bir maddedir. Bu maddenin belirtilen bu özelliklerini artıran ve takviye eden keçiboynuzunda bulunan promotor maddelerdir. Keçiboynuzunda bulunan bazı etkin maddelerin allosteric effector özellikleri oldukça baskındır. 
Akciğer ödemine karşı keçiboynuzunun desteği bulunmaz bir imkan... Balgam söktürücü gücü ve astıma karşı olan tedavi edici gücü çok fazladır. Sigara içenler keçiboynuzu kürüne başladıktan bir kaç gün sonra nasıl balgam çıkardıklarını hayretle gözleyebileceklerdir . 
Keçiboynuzunun, insanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini önlediğini gördüğüm zaman, heyacanımdan günlerce uyku uyumadığımın farkına bile varmamıştım. Keçiboynuzunun bu koruyucu ve önleyici özelliği tabiat ananın insanlara olan bir lütfudur. 
Keçiboynuzu, akciğer kanserini önleyen mükemmel bir meyvedir. Ancak, akciğer kanserine yakalanmış olanlar için tedavi etme gücü çok çok zayıftır. Burada da belirtmekte tekrar fayda görüyorum; Bir bitkinin hastalığı önleyici özelliği ile o hastalığı tedavi etme özellikleri birbirlerinden farklı şeylerdir. Keçiboynuzu kürü insan vücudunda bulunan OGG1 (8-OxoGuanine DNA Glycosylase) enzimini aktive etme özelliğine sahiptir. OGG1 enzimi, akciğer kanserinin oluşumunda oldukça etkilidir. Akciğer kanserine yakalanmış hastalarda OGG1 enziminin aktivitesinin düşük olduğu gözlenmiştir. Yapılan klinik deneyler OGG1 enziminin aktivitesinin düşük olması durumunda, akciğer kanserine yakalanma riskinin on misli artış gösterdiğini ortaya koymuştur. Keçiboynuzu (harnup) kürü OGG1 enziminin aktivitesini yükselterek, bu kanser türüne karşı güçlü bir önleyici özellik göstermektedir. Bu özellik aynı zamanda taze sıkılmış havuç küründe de bulunmaktadır. Sigara içenlerin zaman zaman keçiboynuzu kürünü uygulamalarında, akciğer kanserine karşı önleyici gücünden dolayı büyük faydalar vardır. OGG1 enziminin diğer bir özelliğide DNA yı tamir etme özelliğinin olmasıdır.
Keçiboynuzu aynı zamanda hareketli sperm sayısını artıran özelliğe de sahiptir. Aktif sperm sayısı az olan ve az sperm sayısından dolayı çocuğu olmama riski yüksek baba adaylarının kullanmasında çok büyük fayda vardır. Kısaca, sperm sayısı az olanlar için ideal bir bitkisel çözümdür. Bugüne kadar hareketli (aktif) sperm sayısının azlığından dolayı baba olamayan onlarca insan tanıdım, hemen hemen hepsi de keçiboynuzu kürünü uyguladıktan 4-5 ay sonra baba olacaklarının heyecanı ile beni aramışlardı. İsviçreli çok yakın bir aile dostum aynı sorunla karşı karşıya idi. Kendisi uzun yıllar bu konuda çok değişik tedaviler görmüş ve sonuç hep başarısızlıkla neticelenmişti. Kendisine keçiboynuzu kürünü önerdiğim zaman bana tereddütle bakarak “şaka yapıyorsun herhalde” demişti. Ne de olsa 13 yılın verdiği başarısızlık ve ümitsizlikte vardı. Ama bu konuda çok ciddi araştırma sonuçlarımın olduğunu söyledim. Bunun üzerine derhal uygulamaya karar verdi. Türkiye’den keçiboynuzu getirttim ve kullanmaya başladı. Kullanmaya başladıktan 5 ay sonra baba olabileceğini öğrendiğinde mutluluğunu ilk benimle paylaştı. Bir kaç ay sonra bana keçiboynuzunun içerdiği ilgili etkin maddenin ne olduğunu sordu ve bunu hemen ilaç sanayine kazandırabileceğ imi ve ticari olarak da iyi para kazanabileceğ imi söylemişti. Ben de bitkiler üzerine yaptığım tüm çalışma ve araştırmalarımı insanlığın hizmetine karşılıksız olarak sunduğumu ve herhangi bir beklentimin olmadığını söyledim. Meslekdaşım üç çocuk sahibi olmanın mutluluğunu yaşıyor. 
İktidarsızlığa karşı adeta mucize çözüm keçiboynuzudur. Keçiboynuzu kürünün etkisini viagra ile mukayese etmek mümkün değildir. Keçiboynuzu kürü, iktidarsızlığa karşı bir defalık veya bir gecelik çözüm getirmemektedir. Aksine, iktidarsızlığı tedavi ederek uzun bir zaman dilimi içerisinde kalıcı çözüm getirmektedir. Dönem dönem uygulanacak kür ile de iktidarsızlığı ortadan kaldırabilmektedir. İktidarsızlık çeken erkeklerin hiç çekinmeden kullanabilecekleri keçiboynuzu kürü, iktidarsızlığa karşı mükemmel bir çözümdür. Herhangi bir yan tesiri olmayan bu uygulama iktidarsızlık şikayetleri olan erkekler için mükemmel bir yardımcıdır. Viagranın bir gecelik getirdiği çözüme karşı, keçiboynuzu kürü uzun zaman kalıcı çözüm getirebilmektedir. Viagranın belirtilen yan tesirlerinin hiç biri keçiboynuzu küründe yoktur. 
Keçiboynuzu kürü uygulanırken, iktidarsızlığa karşı etken olan etkin maddelerinin vücutta önce depolanmaları gerekir. Bu etkin maddeler vücutta ancak belirli bir seviyeye ulaştıktan sonra etkisini, hücre içindeki transformasyon mekanizmasını harekete geçirerek (uyararak) göstermeye başlarlar. Hücre içinde etkinliğini (aktifliğini) kayıp etmiş olan bazı enzimleri aktive ederek şikayetlerin ortadan kalkmasına neden olurlar. Etkin maddelerin, vücudumuzda depolandıktan sonra etkilerini göstermeye başlamaları hemen hemen bütün bitkisel kürler için geçerlidir. Genel olarak, bitkisel kürlerin sonuca ulaşması (etki edebilmesi) zaman almaktadır. Bunun nedeni kürün uygulanması esnasında etkin maddelerin önce vücudumuzda depolanması gerektiğindendir. İşte, bu depolanma süresi zaman almaktadır. Bu nedenle bitkisel kürleri uygularken sabırlı olmak gerekir. Bu kürü uygulamak istiyen şeker hastalarının hekimlerine danışmaları gerekir. Çünkü, keçiboynuzu fazla miktarda şeker içermektedir. Bu kürü uzun müddet uygulayanları n göz ardı etmemeleri gereken bir nokta da, bir miktar kilo aldırmasıdır. 
İyi huylu prostat büyümesi (benigne prostate hyperplazy) şikâyeti olanların zaman zaman keçiboynuzunu çiğ olarak tüketmeleri çok faydalıdır. Çünkü, iyi huylu prostat büyümesine neden olduğu bilinen 5-alpha-reductase enziminin aktivitesini düşüren (inhibe eden) beş tane etkin maddeye sahiptir. Bu etkin maddelerden en önemli iki tanesi palmitic acid ve stearic acid’dir. 5-alpha-reductase enziminin aktivitesi ne kadar yüksek ise iyi huylu prostat büyümesi o kadar hızlı gelişir. Prostatın büyümesi bir takım şikâyetleri de beraberinde getirmektedir. İyi huylu prostat büyümesinin neden olduğu şikâyetlerin başında idrar yapma zorluğu, idrar kesesini tam boşaltamama, sık sık idrara çıkma isteğidir. Geceleri bir den fazla idrara kalkma. İdrar yaparken çatallanma veya fıskıye şekli. 
Kitapta belirtilen tüm uygulamaları size önerildiği şekilde hazırlayınız ve uygulayınız. Uygulama sürelerine ve miktarlarına uyunuz. Tabiatana bir denge, nizam ve kural üzerine kuruludur ve de belirli kurallara göre çalışmaktadır. İnsanda, tabiat ananın bir parçası olduğuna göre, insan vücudu da aynı şekilde belirli dengeler çerçevesinde çalışmaktadır. Örneğin, demir. Demir, insan vücudu için hayati önem taşıyan bir maddedir. Demirin eksikliği de, fazlalığı da insan vücudu için zararlıdır. Bazı insanlar vitaminlerin çok faydalı olduklarına inandıklarından dolayı vitamin haplarını fazla fazla kullanırlar. Çünkü, fazlasının insan vücuduna zarar vermediğini zannederler. Unutmayınızki, vitaminlerin eksikliği sağlığımız açısından hayati önem taşırlarken, fazlasıda vücudumuza zarar verirler. Aynı şekilde size önerilen bitkileri de belirtildikleri şekilde kullanmak gerekir. Fazla kullanarak daha çabuk sağlığıma kavuşurum diye düşünmek yanlıştır. Doğru olan, hastalığın ve şikayetlerin durumuna göre önerilen kürü dönem dönem tekrar etmektir. 
Değerli okuyucu, keçiboynuzunun değirmende öğütülerek un haline getirilmiş ve hazır paketlenmiş şeklini bulmak mümkündür. Keçiboynuzunun pekmezi de satılmaktadır. Ancak, her ikiside kitabımda bahsettiğim kürler için uygun değildir. Çünkü, öğütülme (un haline getirme) esnasında havayla temas eden bir çok etkin madde oksitlenerek veya havanın oksijeni ile reaksiyona girerek tedavi edici özelliğini kayıp etmektedir. Tıpkı, taze sıkılmış meyve sularının vakit geçirmeden içilmesi gerektiği önerisinde olduğu gibi... Örneğin, taze sıkılmış meyve suyunun içerisindeki C-vitamininin havayla temas ederek (oksitlenenerek) vitamin özelliğini yavaş yavaş yitirdiği gibi. Keçiboynuzundan pekmez yapılırken de uzun müddet kaynatıldığı içindirki içerdiği bir çok etkin madde özelliğini kayıp etmekte veya önemli ölçüde keçiboynuzunun şifa veren gücü zayıflamaktadı r. Bu nedenle, kitabımda bahsettiğim keçiboynuzu kürlerinden başarılı sonuç alabilmek için onun tabii halini kullanmak gerekir. Aktarlarda bu amaçla tabii halde keçiboynuzunu bulmak mümkündür. Hem daha ucuz hem de çok daha etkili. Aktarlardan keçiboynuzunu alırken dikkat etmeniz gereken şey, kırılmamış, ezilmemiş ve parçalanmamış olmalarıdır. Kısaca, satın alacağınız keçiboynuzları nın tüm halde olmasına özen gösteriniz.
Uygulama 1: Genel nefes darlığı ve alerjik nefes darlığı ve de soğuk alerjisi durumunda

Orta büyüklükteki keçiboynuzundan altı-yedi adetini önce soğuk su altında yıkayınız. Daha sonra bunları küçük küçük ( 4 cm uzunluğunda) kırarak, kaynamakta olan yaklaşık yarım litre suyun içine atınız. Hafif ateşte 7- 8 dakika kaynatınız. Soğuduktan sonra süzerek suyunu cam şişeye doldurunuz. Buzdolabında en fazla üç gün bekleyebilir. 

Hergün sabah, kahvaltı arasında ve akşam yemeğinden önce bir çay bardağı içilir. Yaklaşık yarım litre olarak hazırladığınız keçiboynuzu suyu üç gün buzdolabında bozulmadan korunabilir. Her üç günde bir, taze olarak hazırlamanız gerekecektir. Hiç ara vermeden yirmi gün uygulayınız. Yirmi gün tamamlandıktan sonra aynı şekilde hiç ara vermeden onbeş gün devam ediniz. Onbeş günlük kürü uygularken bir çay bardağı içerisine bir küçük çay kaşığı bal ilave edip karıştırınız ve sabah kahvaltınız arasında ve de akşam yemeğinden önce birer çay bardağı içiniz. Keçiboynuzu kürünü uygularken sabah kahvaltınızda ayrıca bal tüketmeyiniz. 
Dikkat: 5 ile 12 yaş arasındaki çocuklarda nefes darlığı veya alerjiye bağlı nefes darlığı söz konusu ise, bu taktirde uygulama e göre sadece bir çay bardağı sabah kahvaltısı arasında içilecektir. Akşam yemeklerinde içilmeyecektir. 
Dikkat: Bu kürü uygularken kahvaltıda ayrıca bal tüketmeyiniz. Daha güçlü olur diye bir çay kaşığından daha fazla bal ilave etmeyiniz. 
Uygulama 2: Akciğer kanserini önleyici olarak
Uygulama 1 den en önemli farkı ve dikkat edilmesi gereken nokta kaynama süresidir. Soğuk su altında 6-7 adet keçiboynuzunu yıkadıktan sonra 600-650 ml (yarım litreden biraz fazla) kaynamakta olan suyun içine harnupları kırarak atınız. 3-4 dakika hafif ateşte ağzı kapalı olarak kaynadıktan sonra 20 dakika soğumaya bırakınız. Yirmi dakika sonra harnup parçalarını temiz bir kaşık ile kabın içerisinden çıkartınız. Soğuduktan sonra temiz bir kaba suyunu alınız. Her ay dört gün, sabah ve akşam birer çay bardağı içilir. 
Uygulama 3: Hareketli sperm sayısını ve kalitesini artırıcı ve de erkeklerdeki iktidarsızlığa karşı
Kaynamakta olan yaklaşık yarım litre suya 6–7 adet keçiboynuzunu küçük küçük kırarak atınız. Ağzı kapalı olarak hafif ateşte 3 dakika kaynatınız. Kaynama süresi tamamlandıktan sonra ocağın altını kapatınız ve 20 dakika dinlendiriniz. Dinlenme süresi tamamlandıktan sonra kaşıkla keçiboynuzu parçalarını çıkartınız. Soğuduktan sonra yarısını sabah aç karna, diğer yarısınıda akşam yatağa giderken içiniz. Bu uygulamaya bir hafta boyunca hergün devam ediniz. Birinci haftadan sonra 3 ay boyunca hergün akşam yatağa giderken bir su bardağı içiniz. Daha sonraki aylarda zaman zaman uygulayınız. 
Not: Hekiminizin verdiği ilaçlar var ise mutlaka kullanınız. Buradaki uygulamayı bir destekleyici olarak kullanınız. Ancak, bilmeniz gereken nokta kullanacağınız bitkiye karşı alerjinizin olup olmadığıdır. Bu konuda hekiminizin görüşünü alınız. Hekime gitmeden ve teşhis koydurmadan şikayetiniz ne olursa olsun, buradaki bilgiler ile kendi kendinizi tedavi etmeye kalkışmayınız. Buradaki bilgilerin kesinlikle bir hastalığı teşhis amacı yoktur. 
Kaynaklar: 
Prof.İbrahim Adnan Saracoğlu - 
Bitkilerdeki sağlık mucizesi adlı kitabı 

Siyah Gül'ün Hikayesi

Önce civcivleri boyadılar, sonrada gülleri. Mavi güller sardı dört bir yanımızı. O kadar yapaylardı ki, insanda hiç bir şey hissettirmiyorlardı. 
Ama gerçekten de siyah gül var. Çiçeklerin en yaşlısı,en nadir bulunanı.Bu çiçeğin renginden başka değişik olan bir özelliği de sadece fırat'ta yetişiyor olması.Tohumu yadafidanı başka ülkelere götürülse bile orada siyah açmıyor.






SiyahGul%202







işte hikayesi;

Geçen zamanda bir yerde çok güzel, herkesin hayran kaldığı simsiyah bir gül varmış. Bu gül dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan bir türmüş. Güle ŞEYTANIN GÜLÜ denirmiş. Kimse dokunmaz ellemezmiş. Sadece yılın belirli zamanlarında bir büyücü topluluğu gelir, bakire masum bir kızın kanını gülün toprağına döker dualar edip giderlermiş. Tanrıya inanan insanlar bile Şeytanın Gülüne ellerini sürmezlermiş. 









Bir gün 18 yaşında genç bir kız büyücüler ayinlerini yaparken gizlice izliyormuş. Bir ara uyuklamış. Gözlerini açtığında saat gece yarısını vurmuş, büyücüler gitmiş bile... 


Kalkıp tam gitmeye hazırlanırken bir karartı ve ağlama sesi duymuş, heyecanlanıp korkmuş. Ama bir yandan da merak ediyormuş bu kişinin kim olduğunu. Yavaşça ayağa kalkıp "Kim var orda?" diye mırıldanmış. Bir anda çok yoğun bir alev parçası parlayıp sönmüş. Söndüğünde Şeytanın Gülünün yanında kimsenin olmadığını fark etmiş. Gülün yanına gidip dolanmış ama hiçbir şey yokmuş. Tam gideyim diye arkasını döndüğünde yerde bir madalyon görmüş. Madalyon yuvarlak ve ortasında yıldız varmış. Önce bir etrafına bakıp madalyonu almış. Bunu büyücülerin düşürdüğünü sanıp cebine koyup büyücülere vermek için eve dönmüş. Büyücüler bir dahaki bahar ayına kadar dönmeyeceklermiş, o zamana kadar saklayıp vereceğini planlamış. 



Eve döndüğünde annesi kapıda bekliyormuş. Kızmasın diye bir şeyler düşünmüş. Ailesi tanrıya inanan ve her Pazar kiliseye giden aile yapısındaymış. Annesi kız kapıya geldiğinde sormuş" neredeydin bu saate kadar?" kızda hafif bir mırıltıyla "Derenin yanında uyuya kalmışım." diyerek eve girmiş. Babası koltuğa uzanmış kestirir bir vaziyette "bu kızdan ne köy ne kasaba olacak Eşşek sıpası" diyerek yeniden gözlerini kapatmış. Güzel kız bir şey söylemeden odasına geçmiş. Bulduğu madalyonu inceleyip, ne anlama geldiğini düşünmüş ama sıfır hiçbir anlam çıkaramamış. Geç olduğundan uyuyup yarın pederin yanına gidip sormaya karar vermiş. Gece rüyasında siyah ata binen çok hiddetli kırmızı safir gözleri olan bir adamın Şeytanın Gülünü kopartıp kendisine verdiğini görmüş. 



Sabah kasabanın kilisesinde Peder Lucas a gidip, bu madalyonu göstermiş. Hiç beklemediği bir anda Peder Lucas bağırıp "Çık buradan cadı kilisemi ve beni günaha sokuyorsun diyerek kızı kovmuş". Şaşkınlık içersinde ne yapacağını şaşırmış ve koşmaya başlamış. O koşarken Peder Lucas da kilisenin kapısının önünde kasabaya doğru bağırıyormuş. "İşte demiştim sizlere cadılar gelmeye başladı, Şeytan geliyor buraya o Gül uğursuz..." diye devam etmiş. Ama Lucas bile bu güle dokunamayacağını biliyormuş. 



Kız kötü bir şey yaptığını düşünerek bu madalyonu Gülün yanına koyup uzaklaşmayı düşünüyormuş. Şeytanın Gülünün yanına geldiğinde Gülün yapraklarının açtığını görmüş. Büyük bir sevinç ve telaş arasında eve arkadaşı Steven ın yanına gitmiş. "Şeytanın Gülü açıldı sonunda sonunda..." diye bağırıyormuş. Steven bu çok güzel ama sana kötü bir haberim var, ailem artık seninle konuşmamı istemiyor! diyerek içeri girmiş. Herkes Peder Lucas ın dediklerini duyup, kıza cadı muamelesi yapıyormuş. Aradan 1-2 gün geçmiş, Peder halkı iyice kışkırtıyor, kızın üstüne salıyor ve Şeytanın Gülünü kötümsüyormuş. O zamanlar cadılar yakılarak cezalandırılıyormuş. Kızı kendi annesi ve babası elleriyle tutup kasaba meydanına getirmişler. Başta Peder Lucas olmak üzere bütün kasaba sakinleri kıza küfürler ediyor, itip kakıyorlarmış. Kızı çırılçıplak soyup çarmığa germişler. Etrafına kuru otlar yığıp, ham mazot dökmüşler. Kızın üstünde madalyondan başka hiçbir şey yokmuş. Peder Lucas mazotlu otlara yaklaşıp, "TANRIM!! İşte bir cadıyı daha cezalandırmak için yanına gönderiyoruz. Cezasını Ver!!" demiş ve elindeki meşaleyi otlara atmış. Bir anda kızın etrafını saran ateşler sanki kıza dokunmuyorlarmış. İşte o anda alevlerin arasından rüyasında gördüğü adam çıkagelmiş. Atından inmiş kızı kucaklamış, alevler ikisine de sanki yol açıyor önlerinde titriyormuş. Kızın üstüne pelerinini örtmüş ve yere bırakmış. Çarmığa dönmüş ve hac şeklinde yanan çarmak yerden 2-3 metre yükselip tam ters bir hac görünümünü almış. Kasaba halkı hayretle bakıyor, Peder Lucas ın bile ağzından hiçbir şey çıkmıyormuş. Bir an herkes fısıldaşmaya başlayıp Lucas ın elini kaldırmasıyla kıza ve ateşlerin içine arkası dönük adama taşlar fırlatmaya başlamışlar. Kız oracıkta yığılıvermiş. Ateşlerin içindeki adam arkasını dönüp kızın öldüğünü görünce "KUDREEEEEEET!! Diyerek bağırmış. Bacakları bir keçinin şeklini alıp, boynuzları çıkmış. Gözlerinden alevler fışkırıyor ve çok acımasızca bakıyormuş. Kasaba halkı korkudan kaçmaya başlamış. O anda etrafı alevler sarmış ve bütün kasaba küllere dönüşmüş. O gizemli adam aslında Şeytanmış. Eski insan gibi olan haline dönüp kızı kucağına almış. Ve bağırarak"SEN!! TANRI OLSAN DA!! SEVGİMİ ÖLDÜRSEN DE!! BENİ KOVSANDA!! AŞKIMA DOKUNAMAZSIN. ELBETTE GÜLÜMÜN TOHUMLARI DÜNYAYA YAYILACAK!! YENİ AŞKLAR YENİ GÜLLER TEKRAR YEŞERECEK!!" diyerek kızla birlikte ortadan kaybolur. Büyücüler tekrar toplandığında şaşkınlık içerisinde kasabanın olmadığını görürler. Direk Şeytanın Gülünün yanına giderler. Yapraklarının yarısının kırmızı yarısının siyah olduğunu görürler. Gülün ortası açılmış ve Polenlerinin etrafa yayıldığını görürler. 





En İlginç Canlılardan Biri

Uzayda da yaşayabilen dünyanın en ilginç canlılarından birisi...


Tardigrada adı verilen bu mikroskobik su canlısı, diğer canlıların hayatta kalamayacakları çok zor şartlarda bile yaşayabiliyor.



Sekiz bacaklı bu yaratıklar -273 derece soğukta ve 151 derece sıcaklıkta bile hayatta kalabiliyor. Bununla da yetinmeyen Tardigrada'lar uzayda yaşayabilen tek canlı olarak da biliniyor ve 750 farklı türü bulunmakta.
Tardigrada'ların beyni, iki gözü ve sindirim sistem olmasına rağmen kalp ve akciğerleri yoktur.
Kuru ortamlarda, vücudundaki suyu buharlaştırarıp oksijen tüketimini en aza indirgeyen bu canlılar derin bir uykuya dalıyor.
Ortam şartları normale döndüğünde ise yaşantısına geri dönüyor.

Uydu Görüntülerine Kapalı Alan

Wakhan Koridoru’nun ismini herkes duymamış olabilir. Fakat bilinmesi gereken şu. Üzerinde sayfalar dolusu uluslararası rapor yazılacak kadar “stratejik” bir bölge, bir vadi  burası.
Aslında vadinin açıldığı ve kapandığı siyasi koridorlar şu an tüm dünya dengelerinin ayrı ayrı ayar yapıldığı coğrafyalardan oluşuyor. Ama asıl ilginç nokta en azından bu haberde strateji değil!
Fransız yayın organlarından biri olan İ.Online, bu bölgeden çekilmiş tek kare bir fotoğrafı servise koydu. Resimde tamamen ıssız görünen (!) bir coğrafyanın ortasında işte bu ilginç yapı bulunuyor.


Tam 40 bin metrekare. 3-4 katlı bina yüksekliğinde. Büyük bir iç avlusu, küçük küçük barınakları, helikopter pisti bulunuyor. Gerçekten de görünümü bile ilgi çekici. Tam bir kale.
Bölgenin yerel halkı bu tesisi Amerikalılar’ın yaptığını söylüyor. Bununla ilgili tam bir bilgi yok ama resimde kalede antenler, dijital çanaklar vs görünmüyor.
Bir başka söylence, burasının bir gözaltı, tutuklu merkezi olabileceği. Bunun da kendine göre akılcı veya mantıksız gelen yönleri mevcut. Akılda tutulması gereken bir diğer fikir yürütme, bölgenin uyuşturucu trafiğinin göbeğinde bulunması nedeniyle uyuşturucu baronlarına veya savaş ağalarına ait olması veya bu konularda bir tür kontrol noktası oluşturması.





















Tam bilgi alınamamasının sebeplerinden biri de, bölgenin Ocak 2008’den günümüze uydu görüntülerine kapatılmış olması!
İşte uzak bir coğrafyadan ama dünyanın stratejik gözbebeklerinden birinde çekilen tek karenin kısa öyküsü.

Gençlik İlacı Bulundu

Yaşlanma her zaman yaşamın bir parçası oldu, ancak bir Rus bilim adamı bu doğal sürecin engelleme yolunu bulduğunu öne sürüyor. Fareler üzerinde defalarca formülünü denediğini anlatan Vladimir Skulaçyov, etkileyici sonuçlar elde ettiğini belirtiyor.

Yaşlanma problemini çözdüğünü ifade eden Rus bilim adamı sadece birkaç yıl içinde ilacını satışa çıkaracağını kaydetti.

Biyoenerji Profesörü Vladimir Skulaçyov yaş nedeni ile sağlığın kademeli bozulmasını önleyen anti-oksidantı bulmayı başardığını ifade ediyor. Çok karmaşık görünen ve gerçekten de karmaşık olan bu çalışmaya Vladimir Skulaçov hayatını adadı. İki yıllık deneylerin ardından doktor Skulaçov nihayi olarak yaşlanma muammasını kırabileceğine inanıyor.

Tüm meselenin oksijenin vücuttaki tepkisine bağlı olduğunu belirten Skulaçyov, "İçimize çektiğimiz oksijenin yüzde 99'u zararsız suya dönüşüyor, fakat tükettiğimiz oksijenin yüzde biri zamanla vücudumuzda çok zehirli madde olan super-oksite dönüşür" şeklinde anlatıyor. Profesör bu durumun yaşlanmamızı durdurabilmek için de kullanılabileceğini belirtiyor.

Tedavisini mükemmel hale getirmek için 40 yıldan bu yana üzerinde çalışan doktor, sürecin en zor kısmının deneyler esnasında yan etkilerden korumak olduğunu kaydediyor.

Dünya genelinde aynı konu üzerinde çalışan doktorlar Skulaçov'un gerçekten başarılı buluşa doğru ilerlediğine inanıyor.

Nobel ödüllü Rockefeller Universitesi Professörü Dr. Gunter Blobel Skulaçyov'un teorilerini oldukça gerçekçi bulduğunu belirtiyor. Blobel, "Oksidatif hasarın çok büyük olduğu ispatlanmıştır. Ancak biz Skulaçyov geliştirdiği anti-oksidan türüne sahip değiliz. O yeni bir biyoenerjiyi icat etti. Açıkçası o dünyanın en iyi biyo-kimyageri ve bio-enerjik bilim adamı" dedi.

Bileşkenler hayvanlar üzerinde bir çok deneyden geçti ve sonuçlar umut verici görünüyor. İlacı kullanan fareler, ilacı almayan farelerden çok daha canlı görünüyor. En önemlisi insanları bir ilaçla ihtiyarlıktan tedavi edebileceğimizi inandırmak olduğunu belirten Biylog Maksim Skulaçov, "Ardından hükümet izin vermesi halinde belki ürünümüzü gençlik ilacı şeklinde piyasaya sürebiliriz" diye konuştu.

KENDİNDE DENEDİ, BAŞARILI SONUÇ ALDI

Göz damlasının hayvanlar üzerinde başarılı deneylerin ardından Pofesör damlaları kendi katarakt üzerinde de denedi. Altı aydan sonra göz doktoruna başvuran Skulaçov kataraktının gittiğini öğrendi.

Yeni başlayan deneylerde yer alabilmek için şimdiden binlerce insan sırada bekliyor. Ancak Skulaçov ilacının eczane raflarına yerleştirilmesi için bir kaç yıl daha geçmesi gerekiyor.

Bazıları şimdiden bu ilacın her derde deva olduğuna inanıyor. Ve eğer ilaç vaad edildiği kadar faydalı olabilecek ise sayesinde yaşlılıkla gelen hastalıklar tedavi edilir ve hayat daha uzun ve sağlık açısından daha kaliteli hale gelebilir.

(CİHAN)